KURTULUŞ
DESTANI
Samsundan
bir Deha çıktı kıyıya,
Yürüdü
peşinden atlı ve yaya
Gittikçe
ulaştı büyük sayıya,
Eli silah
tutan yola dizildi.
Erzurum’dan
bulut kalktı yürüdü,
Sivas’ın
üstünü yağmur bürüdü,
Manda
umutları çoktan çürüdü,
Bir
kördüğüm daha orda çözüldü.
Saldırmış
Vatana geliyor düşman,
Bir kağnı
gidiyor yollar toz duman,
Yorulmuş
öküzler çekiyor anam,
Gecikti
cephanem diye üzüldü.
Olmasaydı
yaba ile kürekler,
Yüklük
arasından çıkan tüfekler,
Sakarya’da
bütünleşti yürekler,
Şehit
mezarları burda kazıldı.
Bu büyük
davaya herkes katıldı,
Yok oldu
postallar, çarık yırtıldı,
Düşman,yurdumuzdan
söküp atıldı
Mevzilere
Türk askeri süzüldü
Bindi al
atına kaldırdı şaha,
Gördü
düşman dedi geliyor aha,
O kaçışla
dönmediler bir daha.
Vatan
sınırları çok zor çizildi.
Biz
askeriz köylü, kentli ve hamal,
Şehit
verdik Ahmet, Mehmet’le Cemal,
BAŞKOMUTAN
GAZİ MUSTAFA KEMAL
Kurtuluş
destanı böyle yazıldı.
ŞAKİR
SUSUZ, 19.09.1996
GÖÇERMİYDİM
Bir
fabrika kurulsaydı
Ben
köyümden göçermiydim
Kim
olduğum sorulsaydı
Ben
köyümden göçermiydim.
Üst
üsteydi sorunları
Perişandı
durumları
Güven
verse yarınları
Ben
köyümden göçermiydim
Ekinleri
boy sürseydi
Bir”e
otuz, kırk verseydi
Köylüm
refaha erseydi
Ben
köyümden göçermiydim.
Yonca
biçer, mal beslerdim
Koç”u
Tekeyi süslerdim
Şöyle
geriye yaslardım
Ben köyümden
göçermiydim.
Hani nerde
sosyal barış?
Gece,
gündüz durma çalış
Olsa elde
birkaç kuruş
Ben
köyümden göçermiydim.
SUSUZ”a
yetmeyen tarla
Altı ay
kaplıydı karla
Üç çocuk,
bir nazlı yarla
Ben
köyümden göçermiydim.
Şakir
SUSUZ
DÜŞTÜM BİR
ÇIKMAZA
Düştüm bir
çıkmaza halim perişan
Yardıma
muhtacım, yetişin kullar
Var mı
benim gibi dökülüp taşan?
Bir derya
olmuşum yüzüyor sallar
Bırakmaz
kaygılar rahat yatamam
Bu derdi
başımdan söküp atamam
Pazarı
yok, gitsem alıp satamam
Bu nasıl
yaşamak bu nasıl haller
Kaçtılar
içimden bağlıydı atlar
Tutmadı
zincirler , koptu halatlar
Uçmak
istesemde çırpmaz kanatlar
Kuruyor
konduğum yemyeşil dallar
Zaman akıp
geçti, halen dardayım
Bozuldu
düzenim gayet zordayım
Nazlım
uzaklarda, bense burdayım
Kesildi
kısmetim, kapandı yollar
Bu derdimi
sorsam acep kim bilir
Caddeler,
sokaklar, üstüme gelir
SUSUZ’um
kahrından bin kere ölür
Eğer yari
bir kez sarmazsa kollar...
18.08.2006
- Şakir SUSUZ
HÜRREM
SULTAN
Nazlı yar
denizdi, bende bir gemi,
Fırtına
kopardı sebepsiz yere.
Çarptı kayalara,
deldi sinemi,
Hurda edip
attı sebepsiz yere.
Gök gibi
gürledi birden, bulandı,
Şimşek
oldu, dağı, taşı dolandı.
Benim
gözlerime çeşme bağlandı,
Seller
gibi aktı sebepsiz yere.
Girdim bir
çıkmaza gitmiyor yolum,
Sözüm kar
etmiyor bu nasıl zulum
Döküldü
yaprağım, kurudu dalım,
Ateşlere
yaktı sebepsiz yere.
Perişan
haldeyim, çilem dolmadı,
Kerem de
bu aşka çare bulmadı.
Onlarda
ağladı, bir gün gülmedi.
Dertlilere
kattı sebepsiz yere.
Bu aşkı,
sevdayı emreden Allah,
Koşturdu peşinden
her akşam-sabah.
Yar Hürrem
Sultan”dı, bense Padişah,
Sarayımı
yıktı sebepsiz yere.
Bir elinde
kazma, birinde kürek,
Gömdüler
SUSUZ’u mezar eşerek
Kayboldu
ufukta sönüp giderek,
Güneş gibi
battı sebepsiz yere.
01,05,2001
- Şakir SUSUZ, 0 535 586 03 85
LEYLÂKLARIN GÖLGESİNDE
Yine hep
bekledim durdum,
Leylakların
gölğesinde,
Aradım,
maziyi sordum,
Leylakların
gölğesinde.
Açtı
dallar, çiçek çicek,
Çayır
çimen, türlü böcek,
Bekliyorum
yar gelecek,
Leylakların
gölğesinde.
Mevsim
döner yaz gelirdi,
Diller
susar, naz gelirdi,
Gören olsa
söz gelirdi,
Leylakların
gölğesinde.
Dünya
gayrı dönmez oldu,
Zalim
birkez anmaz oldu,
Yandı
bağrım, sönmez oldu ,
Leylakların
gölğesinde.
Akşam
olur, gün batardı,
Sevgililer
katar katardı,
Nabız
düşer,kalp atardı,
Leylakların
gölğesinde.
SUSUZ
bundan sonra gülmez,
Ne
haldedir ,kimse bilmez,
Yaşananlar
kalır ölmez,
Leylakların
gölğesinde.
Şakir SUSUZ
MAHMUT
ÇAVUŞ
Göçtün bu
dünyadan bir kez, geri gel
Şu köyün
halini gör, Mahmut Çavuş
Dolaş
sokağın da, olmuş herkes el
Bulursan
bir adam, sor Mahmut Çavuş
Birlik
olup , köye belde aldılar
Kurdular
terkosu suyu saldılar
İki oğlun
neden düşman oldular
Anlatayım
sana dur, Mahmut Çavuş
Bereket
kalmadı, kazanç yetmiyor
Çöplüğü
yok, horoz bile ötmüyor
Bir komşu
komşuya, gelip gitmiyor
Aramızda
kalsın, sır, Mahmut Çavuş
Köyü güzel
yapan, sizin nesildi
Her evin
bahçesi vardı, yeşildi
Kurudu
sokaklar, sular kesildi
Sizlere
ihtiyaç, var Mahmut Çavuş
Keçi koyun
bitti, hani büyükbaş
Ne ayranı
kaldı, ne de sütlü aş
Hiç kimse
kimseye vermiyor ateş
Herkes
birbirine hor, Mahmut Çavuş
Artık
mezarları kepçe kazıyor
Edrafına
beyaz mermer diziyor
Geçim
zorlaştıkça, insan azıyor
Bunlarla
yaşamak zor, Mahmut Çavuş
Susuz, ne
olacak köyünün hali ?
Nasıl
doğrulacak eğilmiş beli ?
Gördün, ne
yaşadı bodurun ali
İşte
bunlar bize ar, Mahmut Çavuş
13.şubat.2002
– Şakir SUSUZ
OLUKÖZÜNDE
BİR GÜZEL
Geriye
salmış saçları
Oluközü’nde
bir güzel
Topuğa
inmiş uçları
Oluközü’nde
bir güzel
Devlet
baba bir iş vermiş
Başı
gökyüzüne ermiş
Yıldızları
yere sermiş
Oluközü’nde
bir güzel
Ne malda
ne mülkde gözü
Ne kibir
var nede nazı
Sanki
kaymak gibi yüzü
Oluközü’nde
bir güzel
Geçtiği
yeri yakıyor
Bahçesinde
gül kokuyor
Dudağından
bal akıyor
Oluközü’nde
bir güzel
Harmanı
yok yabası yok
Yağmur
yağsa abası yok
Bir Aşk
için çabası yok
Oluközü’nde
bir güzel
Sakın
deymeyin kırılır
Kimi
sever, kim sarılır
Onu alan
mutlu olur
Oluközü’nde
bir güzel
20/07/2009
- Şakir SUSUZ
S Ü R M E
L İ
Ne zaman
maziden geldin dünyaya?
Sen bir
efsanesin, Bozok güzeli
Beraber
gidelim gel bizim köye
Ilgıt
ılgıt essin ilkbahar yeli
Çalındın
sazlarla söylendin durdun
Kiminde
alevdin, kiminde kordun
Bu deli
gönlüme tahtını kurdun
Ben
çamlıkta Ziya sende sürmeli
Savrulmuş
saçları lise yolunda
Çanta
omuzunda, kitap kolunda
Kekikler
kokarken taze balında
Geldi yaz
ayları, açıldı gülü,
Havuz
başındaymış meğer evleri
Önünde
çağlıyor çamlığın seli
Kapatmış
yanağı zülfünün teli
Kirpikleri
kaş üstüne çeğmeli,
Bahçesinde
türlü kuşlar öterken
Bir bakışı
bile bana yeterken
Dinmiyor
volkanım;lavlar tüterken
Küle
döndüm onu sevdim seveli
Her geçen
günleri sürdüm, savurdum
Bir sevda
peşinde yılları yordum
Yârsız bu
başımı taşlara vurdum
Görenler dediler delisin deli.
Şakir
SUSUZ, 17 Nisan 2009
VUSLATSIZ SEVDA
Ruhumda geceler uzayıp gider
Ne
sabahlar olur, ne güneş doğar
Bu
nasıl yaşamak, bu nasıl kader
Gizli bir
el gelir boğazım boğar.
Uykularım
kaçar,kulağım çınlar
Boğuşur
benimle yatak yorganlar
Kime
anlatayım , kim beni anlar
İçimde
fırtına yağmurlar yağar.
Feryat
figanımı kimse bilemez
Böyle
ayrılığı seven dilemez
Ben
söyler,ağlarım, nazlım söylemez
Bırakmaz
yakamı mutsuz sevdalar.
Eledi
elekten, göğe savurdu
Hasreti vuslata katıp yoğurdu
Sevda ateşiyle yaktı, kavurdu
Viran oldu
gönlüm bozuldu bağlar.
SUSUZ der, nerede vatanım ilim ?
Bir korkum
kalmadı, gelirse ölüm
Artık senin olsun , goncalar gülüm
Yüklendim
dertleri, yolverin dağlar.
ŞAKİR SUSUZ, 11.04.2007
VEDA
EDERKEN
El
sallayıp sana veda ederken
Neler
çektiğimi gel de bana sor
Ayrılıp
arabam çekip giderken
Neler
çektiğimi gel de bana sor.
Akşamdan
sabaha bitmedi yollar
Bu nasıl
geceydi, sanki yüzyıllar
Sarılıp
ayrılırken son defa kollar
Neler
çektiğimi gel de bana sor.
Baktım
etrafıma her yer ekili
Kenarlarda
kavak, söğüt dikili
İçimde bir
sızı, boynum bükülü
Neler
çektiğimi gel de bana sor.
Yağmuruyla
yağdım, şimşekle çaktım
Taştım
derelerden çağlayıp aktım
Kaç defa
yıkıldım, kaç defa kalktım
Neler
çektiğimi gel de bana sor.
İlkbaharda
mor menevşe açarken
Sonbaharda
göçmen kuşlar uçarken
SUSUZ bu fırsatlar
elden kaçarken
Neler
çektiğimi gel de bana sor.
20,01,2009
- ŞAKİR SUSUZ